İş Göremezlik Raporu Yüzde Kaç Olmalı? Hukuki, Tarihsel ve Güncel Bir Değerlendirme
İş göremezlik raporu, çalışanların geçici veya kalıcı olarak çalışma gücünü kaybettiği durumlarda, sağlık kurulları tarafından düzenlenen ve Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından dikkate alınan resmi bir belgedir. Bu rapor, hem geçici iş göremezlik ödeneği hem de sürekli iş göremezlik geliri açısından temel bir ölçüt niteliği taşır. “İş göremezlik raporu yüzde kaç olmalı?” sorusu, bu yönüyle yalnızca bir idari hesaplama meselesi değil, aynı zamanda çalışma hayatında hakkaniyetin, iş güvenliğinin ve sosyal adaletin sınandığı bir alandır.
Tarihsel Arka Plan: Sosyal Güvenlikte Koruma İlkesi
Türkiye’de iş göremezlik kavramının hukuki temelleri, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile belirlenmiştir. Ancak kökenleri, 1945 tarihli 4772 sayılı “İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları Sigortası Kanunu”na kadar uzanır. Bu yasalarla birlikte, çalışanların iş kazası ya da hastalık nedeniyle uğradığı gelir kaybının tazmin edilmesi sosyal devlet anlayışının bir gereği hâline gelmiştir. 1980’lerden itibaren yapılan reformlarla, iş göremezlik değerlendirmesi sadece “çalışamama hali” değil, “mesleki performans kaybı” olarak da ele alınmaya başlanmıştır.
İş Göremezlik Oranı Nasıl Belirlenir?
İş göremezlik oranı, bireyin mesleğini icra etme yeteneğini ne ölçüde kaybettiğini gösterir. SGK tarafından yetkilendirilen sağlık kurulları veya hakem hastaneler bu oranı belirler. Değerlendirmede şu unsurlar dikkate alınır:
- Hastalık veya kazanın niteliği,
- Vücut fonksiyon kaybının derecesi,
- Kişinin yaş, meslek ve eğitim durumu,
- Mesleğe dönüş veya yeniden istihdam olasılığı.
Bu çerçevede, kalıcı iş göremezlik oranı %10’un altında ise kişi genellikle sürekli gelir hakkı kazanamaz; %10’un üzerinde olduğunda ise sürekli iş göremezlik geliri bağlanabilir. Oran %60 ve üzerindeyse, bu durum malulen emeklilik hakkı doğurabilir. Dolayısıyla “İş göremezlik raporu yüzde kaç olmalı?” sorusunun yanıtı, iş kazasının veya hastalığın şiddetine, işin niteliğine ve raporun türüne göre değişir.
Geçici İş Göremezlik: Rapor Süresi ve Ödeme Oranları
Geçici iş göremezlik, kişinin tedavi sürecinde geçici olarak çalışamaması durumunda gündeme gelir. SGK, bu durumda işçinin son üç aylık prime esas kazanç ortalamasını esas alır. Ödeme oranı genellikle %50 ile %66,6 arasında değişir. Yatarak tedavilerde bu oran %50, ayakta tedavilerde %66,6’dır. Bu oranlar, işçinin raporlu olduğu günlerde gelir kaybını kısmen telafi etmeyi amaçlar. Ancak uygulamada işverenin bildirim yükümlülükleri, e-rapor sistemindeki teknik aksaklıklar ve rapor sürelerinin uzaması, bu ödemelerin zamanlamasını etkileyebilir.
Kalıcı İş Göremezlikte Oran ve Haklar
Kalıcı iş göremezlikte oran belirleme süreci daha titizdir. SGK’nın “Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre:
- %10–%59 arası oranlarda: Kısmi sürekli iş göremezlik geliri bağlanır.
- %60 ve üzeri oranlarda: Maluliyet aylığı veya emeklilik hakkı doğar.
Bu oranlar, yalnızca bireyin fiziksel kaybını değil, mesleki adaptasyon kabiliyetini de dikkate alır. Örneğin, bir işitme kaybı bir öğretmen için ciddi bir meslek kaybı yaratırken, aynı oran başka bir meslek grubunda daha düşük etkili olabilir. Bu nedenle oranlar “mutlak” değil, “bağlamsal” değerlendirilir.
Akademik Tartışmalar: Adalet, Şeffaflık ve Standardizasyon
Son yıllarda akademik çevrelerde, iş göremezlik oranlarının belirlenmesinde standart eksikliği ve yorum farkları üzerine yoğun tartışmalar yapılmaktadır. Bazı uzmanlar, mevcut sistemin “objektif tıbbi kriterlere” dayandığını savunurken, bazıları psikososyal etkilerin yeterince hesaba katılmadığını ileri sürmektedir. Ayrıca yapay zekâ destekli tıbbi analiz sistemlerinin (örneğin otomatik görüntüleme değerlendirmeleri) gelecekte oran tespitinde rol alabileceği, böylece insan hatasının azaltılabileceği öne sürülmektedir.
Bir diğer tartışma noktası, iş göremezlik raporlarının işverenler tarafından nasıl karşılandığıdır. Bazı durumlarda, uzun süreli raporlar çalışan–işveren ilişkisini zedeleyebilmekte, hatta iş akdi fesihlerine gerekçe olabilmektedir. Bu durum, “sosyal koruma ile üretim verimliliği arasında denge” tartışmasını doğurmuştur.
Sonuç: Oran Değil, Adalet Ölçüsü
Özetle, iş göremezlik raporu yüzde kaç olmalı? sorusu yalnızca bir sayı meselesi değildir. Bu oran, bireyin emek gücü, sosyal güvenlik sistemi ve toplumsal adalet anlayışının kesişim noktasında yer alır. Türkiye’deki mevcut sistemde %10 eşiği asgari koruma sınırını belirlerken, %60 üzeri oranlar daha köklü hakları beraberinde getirir. Ancak ideal olan, bu oranların sadece tıbbi verilere değil, bireyin yaşam kalitesine, ekonomik durumuna ve toplumsal katılımına da dayalı biçimde değerlendirilmesidir.
Dolayısıyla “iş göremezlik” kavramı, çağdaş sosyal güvenlik sistemlerinde artık yalnızca kayıp değil, aynı zamanda iyileşme, rehabilitasyon ve yeniden entegrasyon süreçlerinin de bir parçası olarak ele alınmalıdır. Bu bakımdan oran değil, adaletin ölçüsü önem taşır.